Gözüne iğne sapladığım görevlinin elindeki taramalı silahın boşa düşmesiyle yarım saniyede tüfeği kavradım, ve o yere kapaklanırken, aynı yönde bulunduğumuz görevliye namluyu çevirip ateş ettim. O anda diğer görevliler bana ateş etmeye başladılar. Mermi yağmuru arasında, delik deşik kalırken, vücuduma isabet eden mermilerin oluşturduğu yaralar ya da deliklerden akanlar etrafı kan gölüne çevirmişti. En sonunda sarjörlerinin bittiğinin duyulduğu o "tık" sesi gelmişken hepsinin silahlarından, vücudumdan kopan her bir parça kendi klonumu oluşturmak için yenilenmeye başlamıştı bile. Etraf namludan çıkan dumanlardan sisle kaplanmıştı. Sisler 3-4 saniyenin ardından kayboldu ve görevlilerle gözgöze geldik. Ceyhun gözlerini sonuna kadar açmış bir şekilde bana bakıyordu. O sırada vücüdumdaki yara izleri de kapanmaya başlamıştı ve korkuyla şu cümle çıktı ağzından. "Burada iksirini ürettin." Sonra "Olamaz, kaçın!" diye bağırdı. Kapıya yöneldiler ve elimdeki silahın mermilerini üzerlerine boşaltmaya başladım. Tek tek yere kapaklandılar. Ceyhun'un acı içinde bağırdığını duydum. Yere düşmüş ve kıvranıyordu. Yanına gittim, yakasından tuttum ve bağırdım. "Söyle! Kim başlattı bütün bunları." Ağzından kanlar akarken "Söyleyemem." dedi. Namluyu kafasına bastırdım. "Söyle, kim?" Sebebini "Ailem var ucunda, yapamam." diyerek belirterek kendini yere bıraktı ve öldü.
Oradan çıkmaya yönelirken kapıdan silahlı 2 kişi geldi. Bana ateş ettiler ve onlarıda indirdim. Arkamdan birisi "Burak" diye seslendiğinde kendimle karşılaşacağımı bilmiyordum. Klonuma bakıyordum ve bu inanılmaz hissettirmişti. Arkasından bir klonum daha ortaya çıktı ve fazlalaşıyorlardı. Onları orada cevapsız bırakıp dışarıya çıktım. Annem ve babam neredeydi? Alt katta bağırışan insanlar duyuyordum. Korkuluklara yanaştım ve aşağıya baktım. Oradan oraya koşuşanlar vardı. Eğimli yoldan aşağıya inmeye başladım. Bu sırada beni gören silahlılar ateş ediyor ve onları indiriyordum. Zemin kata indim ve birini tuttum. "Yapma, lütfen acı bana." diye söylendi. "Sakin ol, sana zarar vermeyeceğim. Annem ve babamı arıyorum, nerede olabilirler?" dedim. "Rehin, rehine odası var ileride. Oradadırlar ama kart gerek. Güvenliklerde vardır." dedi. "Bana gösterir misin?" diye sordum. "Gelin benimle." dedi. "Kendini kolla ve yolu tarif et. Arkama geç." dedim ve ilerlemeye başladık. Silahlıları indirerek devam ettim. Birinden kartını aldım ve biraz sonra oraya geldik. Kartı okutarak kapıyı açtım. Annem ile babam içerideydi ve beni gördüklerinde "Oğlum" diyerek ayaklandılar. Onlara sarıldım ve sonra bana yardım eden kişiye "Denizaltını kullanacak birisi gerek." dedim. Tanıdığı birisi olduğunu söyledi. Onu aramaya başlamışken bir anda alarm sesleri duyulmaya başladı. Yanımdakine "Bu ne, neler oluyor?" dedim. "Bu hiç iyi değil, sanırım imha modunu çalıştırdılar." dedi ve ardından anons duyuldu. "Yok edilmeye 10 dakika." Annem ve babam korkuyorlardı. Yanımdakinin söylediği kişiyi patlamaya 8 dakika kala bulduk ve hemen en üst kata çıktık. Denizaltının bulunduğu yerin önünde kalabalık oluşmuştu. Burada zorla tutulanların yanında silahlı güvenlikler vardı. Güvenlikleri altetmeyi başardım fakat birkaç sivil hayatını kaybetti. 1 dakika kala denizaltının bulunduğu odaya girdik ve sivillerle beraber içine bindik. Odanın kapakları kapandı ve sonra denize açılan kapaklar açıldı. İçeriye hızla deniz suyu doldu ve hareket ettik. Oradan çıktıktan 10 saniye sonra büyük bir patlama yaşandı ve ben o an bayıldım. Gözlerimi açtığımda halen deniztındaydık ve ailem başımdaydı. "Ne oldu?" diye sorduğumda "Bayıldın ve çok korktuk oğlum." dedi annem. Karargah yerle bir olmuştu. Şimdi kıyıya yönelmiştik. Tek gayem tabur komutanı Turhan'dan hesap sormaktı. Kıyıya ulaştığımızda bizi karşılayan tabur komutanı olacaktı...