Denizaltında bulunan siviller ve ailemle beraber askeriyeye geldik ve yerleştik. Ailem çok korkmuştu ve yeni öğrendiğim bilgiler, onlara gözümün önünde yaptıklarından fazlası olduğuydu. Aç bırakılmış, küfürlü saldıralara maruz bırakılmışlardı. Bakanın hapsedildiği bölgeye ilerlerken yanımda tabur komutanı ve birkaç asker vardı. Komutana "Ona istediğimi yapacağım bana karışmayacaksınız." dedim. Olabilecekleri ve yapacaklarımı düşünüp söylediğime cevap vermemeyi terch etti. Suç ve adalet arasında gidip gelmiş, hangisinin baskın olması gerektiğine karar verememişti. Kaosa sürüklenen dünyanın geldiği durumda, yasalar ve kurallar ortadan kalkmış vaziyetteydi. Herkes kendinden sorumluydu ve yasalar kişi özeline çekilmişti. Birini öldürmek veya ona zarar vermenin cezası görgü tanıklarının kişisel adalet anlayışına kalmıştı. Kim hesap soracaktı bu harap olmuş düzende? Herkes kendi canının derdindeyken kim sağlayacaktı bunu? Ben düzensizliği getirmiştim resmen ama her şeyi çözüme kavuşturmak için adım atmaya hazırdım. Savunma bakanınından hesap soracaktım, gerekirse onu öldürecektim. Sonra panzehiri bulmak için çalışmalar sağlayacaktım. Biraz sonra hücrenin bulunduğu, önünde birçok askerin gezdiği yerin önüne geldik. İçeriye girdik ve koridorlardan ilerledik. Komutana "Sorgu odası var mı?" diye sordum. "Evet var, az ileride." diye cevap verdi. Önüne geldiğimizde "Silahını almıyorum, bende ölmesini istiyorum ama mantıklı davranmalısın. İşimize yarayacak bilgiler verebilir." dedi. Kapı açıldı, sandalyede oturan bakanın elleri ters kelepçeliydi ve beni görünce irkilerek ayağa kalktı. Yanına adımlar atarken geri geri gitti. Hızlanıp yanına ulaştığimda ilk hamlem suratına yumruk atmak oldu. Yere düştü, yakasından tuttum ve "Seni şerefsiz köpek!" diye bağırdım. Bir yumruk daha attım. "Alçak şerefsiz!" dedim aynı tonda. Cevap vermiyordu, veremiyordu. Asla yakalanmayacağını düşünuyordu belki de. Arkamda bekleyen Turhan'a "Nasıl yakaladınız?" diye sordum. "Önce durumun farkında varıldı ve virüsü yayan kişi olduğunu tespit ettik. Sonra güce tapmayan bazı şerefli insanlar sayesinde nokta atışı operasyon yaptık." dedi. Bakana bakıp "Salgın yaratıp kendi imparatorluğunu kuracaktın değil mi? Kendi emrinde olan insanlarla azıcık nüfusla tüm dünyaya hakim olacaktın." dedim. Kalktım ve karnına tekme atmaya koyuldum. Her tekme atışımda yeni bir cümleye başlıyordum. "Milyonlarca masum insanı öldürdün. Bir hiç uğruna bunu yaptın. Senin yüzünden ablamı kaybettim orospu çocuğu!" Nefessiz kalmıştı ve ben tekme atmaya devam ediyordum, ıkınıyordu. Bu sırada yeni gelen düşüncemi sorguladım : Yaşamasına gerek var mıydı? Bana hangi bilgileri verebilirdi? O başlattı olayları evet, peki başka? "Bana bak lan!" diye bağırdım ve belimde takılı silahı elime aldım. "İşimize yarayacak bilgi söyle hemen." dedim. Yavaşca kafasını çevirdi ve "Virüsün yayılmasını hızlandırmak için klonlama yaptık." dedi ve yutkundu. "Ne demek istiyorsun?" diye bağırdım. Zarzor cevap verecekken komutana dönüp 'Bunu biliyor muydun?" diye sordum. "Maalesef evet. Sana söylemedim, sakin olmanı istedim ama şimdi acığa çıkacak." dedi ve bakan konuşmaya başladı. "İksirin, ne kadar küçük olduğu önemsiz olan vücut parçasına ait canlının bedenini tümden yeniliyordu. Biz deneklere önce iksirinden içirdik. Böylelikle artık kopan parçaları yenilebilecekti. Sonra denekleri kesip biçtik ve ayrılan parçaların yenilenmesini bekledik. Parçalar tam olarak eksiksiz bir insana dönüştüğünde onlara kendi iksirimizi enjekte ettik ve hepsini belirli alana kapatıp zombi olmalarını bekledik. Anlayacağın birkaç kişiyle milyonların olduğu zombi ordusu yarattık." dedi. "Ne yaptınız? İnananıyorum. Şerefsiz orospu çocuğu!" dedim ve kafasına ateş ettim. Yüzüme, yere ve hatta arkamda bekleyen komutana bile sıçramıştı kanları. Derin nefes alıp veriyordum. Turhan'a dönüp "Bana labaratuvar hazırlatabilir misin? Uzun süreli çalışma yapacağım." dedim. "Hazırlatırım, gerekirse inşa ettiririm. Burada boş alanımız var." dedi. "Duydun mu? Klonlar oluşturmuşlar. Oluşturdukları klonlara da müdahale edilmiş iksiri verdiler. Milyonlarca insanın bu kadar kısa sürede zombiye dönüşmesi imkansızdı zaten. Hayatını kaybeden birisi beni kurtardığında çatıdan aşağıya bakmıştım ve inanamamış..." diyecekken arkamdan tıkırtı sesi duydum. Sessizlik oldu ve Turhan'da oraya odaklandı. Yavaşca arkamı döndüm. Bana bakan savunma bakanı "İksirini kullanmayacağımı mı sandın Emre?" dedi...