Kıyıya geldiğimizde denizaltından ilk çıkan kişi olma kararı verdim. Ben ölümsüzdüm, en azından zehri alana kadar bu böyleydi ve bunu kullanabilirdim. Karaya ulaşabileceğimiz mesafaye geldiğimizde kaptan beni dışarı çıkabileceğimizi söyleyerek uyardı. Yüzeye ulaşabileceğimiz merdivenlerin başına gelip yukarı çıktım. Kapağı açtım ve birkaç basamak daha çıkıp üste tırmandım. O anda gördüğüm manzara, tabur komutanının etrafındaki 50 askerle beni izliyor oluşuydu. Beni görünce kaldırdıkları silahlarını indirdiler. Tabur komutanı beni görünce "Emre sensin, harika haber bu." dedi ve denizaltındakilere bakıp "Orada bekleyin?" dedikten sonra ben silahımı çıkartıp Turhan'a doğrulttum. Bu yaptığıma anlam veremedi ve askerler tekrar silahlarını kaldırıp bana nişan aldı. Arkasındaki askerler "Komutanım!" diye bağırarak silahlarını ateşleyeceklerken Turhan arkasını dönüp "Durun." dedi. Sonra bana bakıp "Emre sanırım benden şüpheleniyorsun ama inanki bilgim yoktu. Üzgünüm başına gelenlerden ötürü. Seni kurtarmaya gelecektik." dedi. "Nasıl, ne demek bu? Karargahın nerede olduğunu biliyor musun?" dedim. "Evet konumundan haberdarım. Asıl soru, yanına neden gelecektik ve neden buradayız olmalıydı. "Silahımı indirdim, yanına yaklaştım ve "Sana ailemi emanet ettim. Onların ne hale geldiğini bilmiyorsun. Yaşlı insanları dövdüler. Söyle ne söyleyeceksen ama beni ikna edemezsen seni öldürürüm." dedim. "Hepsini anlatıcam. Öncelikle sana harika bir haberim var. Suçsuzsun, canlıların zombiye dönüşmesinde aklanmış durumdasın." dedi. "Biliyorum ama sen nasıl biliyorsun?" diye sordum. "Baştan anlatayım Emre. Karargah telefon kullanımı için baz istasyonlarıyla donatılmış durumdaydı. Seni birkaç kez aradım ve açmayınca oranın yetkilisi Ceyhun'a ulaşıp bilgi aldım fakat bir tutarsızlık hissedip şüpheye düştüm. Hiçbir zaman senin sesini duyamıyordum. Sürekli senin müsait olmadığın söyleniyordu fakat karargahtan uzun süredir haberdar olduğumdan düşüncelerimin yanlış olduğuna inanıyordum." dedi. "Evet sonra? Ailemin nasıl yanıma geldiğini anlat." Moralinin bozuk olduğunu belli eden yüz ifadesine bürünerek, "Karargaha olan güvenimi kullandılar. Ailenle görüşmek istediğinin bilgisi geldi ve bizde onları gönderdik, çok üzgünüm." dedi. Bu konuda pişman olduğuna beni inandırmıştı ama oturmayan parçalar vardı. "Peki sonra ne oldu?" dedim. "Sonra ise birazdan anlatacağım haber geldi. İşte ondan sonra şüphelerimin doğru olduğunu anladım fakat yanına ekip göndermek için boşta denizaltı bulamadık. Çoğu bize ulaşması haftalar sürecek konumdaydılar ve aksilikki envaterimizde bulunan iki denizaltı da arıza yaptı. Onların tamiriyle uğraşırken elimizde sadece buraya geldiğiniz denizaltıyı takip etmek kaldı. Denizaltıların anlık konum bilgilerine erişebiliyoruz ve kıyıya yaklaştığınızı görünce buraya geldik. Öldüğünü düşünüyordum." dedi. Araya girip "Gelen haber neydi?" dedim. "Emre, her şeyi başlatan o kişiyi, patron diye adlandırdıkları o şahsı bulduk." dedi. "Buldunuz mu, kimmiş peki?" dedim heyecanla. Cevap verdi. "Buna inanamayacaksın. O kişi milli savunma bakanı..."