Yine labaratuvarda, ameliyat odasındayım. Az sonra en yeni deneyime başlayacağım. Burası oldukça büyük ve sadece ben çalışıyorum. Önümdeki ameliyat masasında, adı Pamuk olan bir köpek var. Yakın tanıdığım yaklaşık 2 ay önce onu kaybetmiş ve çalışmalarımda kullanabilmek için isteğim doğrultusunda kadavrasını bana teslim etmişti. Kısaca, ölümsüzlük iksirini bulma doğrultusunda, iksirin tam olarak neleri sağlayabileceğini şöyle açıklayabilirim. Öncelikle, eğer biri ölmüşse, uygun koşullar sağlanmazsa ceset zamanla hızla bozulur. Bozulma, zamanla aşınmadan, haşarelerin onu yemesinden, inançlardan kaynaklı toza çevirme gibi ritüellere benzer sayısız nedenden dolayı olabilir. Yani aslında, geri dönüşü olmayacak biçimde vücuttan herhangi bir parçanın kopmasından bahsediyorum ve bu işin en zor kısmı. Bunun üzerinde durarak, herhangi bir canlıya ait en küçük yapı taşına müdahale etme üzerine çalışmaya karar verdim. Çalışmamın odağı, hücrelerin hafızasını kullanarak tümden yenilemeyi sağlamaktı.
Bir hücrenin zaman içinde geçirdiği evrimi hafızasında tuttuğunu düşünüyordum. Hücrenin, yok olan, aşınan ya da yaşlanan herhangi bir kısmının farkında olduğunu, yani geçmişini bir şekilde içinde tuttuğunu düşünmekteydim. Eğer doğru işlem sağlanırsa, aşınan ya da yok olan kısımların geri getirilebileceğine inanıyordum. Lakin şöyle bir problem ortaya çıkıyordu. Hücre kendisini hangi dönemine göre yenileyecekti? Kırklı yaşlarda hayatını kaybeden birinin hücresine müdahale ettiğimizi varsayalım. Hücrenin aşınan ya da yok olan kısmının bebekliğe, ergenliğe ya da başka dönememi döneceği sorusu var ve bu beraberinde sorunları getirirdi. Ben, hücrenin, bulunduğu canlının öldüğünü bildiğini, bunu hafızasında tuttuğunu ve ölüm anındaki dönemine geri döneceğini düşünüyordum. Yani 40'lı yaşlarda ölen kişinin hücresi, ölümün gerçekleştiği yaştaki durumuna göre kendini yenileyecekti. Yenilemeyi gerçekleştirebildiğimizi varsayalım. Başka bir teorim ise, hücrenin, yakınındaki diğer hücrelerin yapısını da hafızasında tutmasıydı. Yenilenen hücre, yakınındaki diğer hücrenin yenilenmesini başlatabilirdi. Yani amaç, tek bir hücrenin yenilenmesini sağlayarak zincirleme bir reaksiyon başlatmak ve tüm hücreleri yenileyerek, tek bir hücreden, ölen kişiyi geri getirmeye çalışmaktı. Kulağa uçuk geliyordu. Yoktan var etmekle eş değerdi bu neredeyse. Ölümsüzlüğün yanında klonlamak bile mümkün hale gelirdi. Son olarak, eğer canlı çok yaşlandıysa, onu istenilen yaştaki haline geri getirmek için kasıtlı müdahale ile canlı parçalanabilirdi. Bunun arkasında yatan fikir, hücrenin yenilenmesini izleyerek, istenilen döneme gelmediğinde yeniden parçalama işlemi uygulanarak onu arzu edilen döneme geri getirmeye zorlamaktan geçiyordu.
Eksi 200 Santigrat derecedeki soğuk oda olarak tabir edilen yerde sakladığım özel iksirimi ilk kez deneyecektim. Köpeği nabız sayan cihaza bağlayıp hazırlıklarımı tamamladım. Şırıngayı elime aldım ve uzun süreli çalışmamın ürünü olan iksiri içine çektim. Hem ilk günkü kadar heyecanlıydım, hem de sayısız başarısızlıktan dolayı umutsuzdum. Pes etmeyecektim. Sol elimi köpeğin tüysüz gövdesine uzatıp kavrayarak iğnenin gireceği yeri belirledim. Sonra sağ elimle iğneyi batırdım ve iksiri enjekte ettim. İğneyi çıkardım ve beklemeye başladım. Birkaç saniye içinde olağanüstü bir olay yaşandı. Önce kalp ritmini ölçen cihaz nabız belirtisi gösterdi. Sonra köpeğin ayaklarını hareket ettirdiğini gördüm. Daha sonra hareketlenmeye başladı! Gözlerini açtı ve ameliyat masanın üzerinde yavaşça doğruldu. Sevinçten ağlamak üzereydim. Her şey olağan akışında ve kusursuz ilerliyordu. Elimi başına uzattım "Pamuk." dedim ve sevmeye başladım. Dilini sarkıtarak, kuyruğunu sallıyordu. Pamuk iç kanamadan ölmüştü ve hemen tetkikler yaptım. Zarar görmüş dokular yenilenmişti. Büyüleyiciydi, çünkü çok hızlı ilerleme göstermişti. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Bunun nelere imkan sağlayacağını aklıma getirmek tarifsiz bir duygu uyandırıyordu bünyemde. Kaybettiklerimizi geri getirmek. Tarihi yeniden yazmak, onu değiştirmek ya da olağan akışa müdahale etmek ; Geleceği belirlemek.
Evet başarmıştım, başarmıştım. Üzerine basa basa, haykırarak söylüyorum. Başarmıştım. Heceleyerek ve tüm hecelerde, verdiğim inanılmaz emeğin üzerinde durulması gerektiğini belirterek söylüyorum. Ba-şar-mış-tım. Yaptığım binlerce deneyden sonra ilk defa ölüyü canlandırmıştım. Sürecin nasıl ilerletmeliydim. Bunun insanlık nezdinde nelere yol açabileceği konusu vardı. Bir yandan hemen bu buluşu insanlığa açıklamak istiyor, öte yandan kaos çıkarmak istemiyordum. Bir insanı canlandırabilir miydim? Belki evet, daha bilmiyordum. Labaratuvarımda bunu deneyebileceğim, kimsesiz olduğunu bildiğim bir kadavra vardı ama sakin olmalı, aceleci davranmamalıydım. Bunu başarabilirsem, onu ayağa kaldırabilirsem, ne tepki vereceğini bilmiyordum. Onu zorla burada mı tutacaktım? Canlandıktan sonraki süreç şu anlık sır olarak kalması gerekeni açığa çıkartabilirdi. Tarifin kötü niyetli insanların eline geçmesini istemiyordum. Planlı hareket etmeliydim ki zaten dünyanın bundan haberdar olması çok uzun sürmeyecekti.
Köpeğe mama verdim. Halen inanamıyordum. Sahibini, Fikret'i aradım ve labaratuvara davet ettim. Nedenini sorunca sürpriz olduğunu söyledim. İlk öğrenen o olacaktı, sonraysa aileme söylemeye karar vermiştim. Artık herkesin gözünde bambaşka biri olacak, tarihe geçecektim. Böyle bir iksiri bulmak, yaşayanları da ölümsüzleştirecekti. Fikret 1 saat sonra labaratuvara geldi. Kısa bir sohbetten sonra beraber ameliyathaneye yürümeye başladık. Halen neden buraya geldiğini bilmiyor, merak ediyordu. Yürümeye devam ederken "Hazır mısın?" dedim. "Neye hazır mıyım Emre?" dedi. "Gelmiş geçmiş en büyük buluşu görmeye hazır mısın Fikret?" diye cevap verdim. "Beklentimi yükseltiyorsun." dedi. "Merak etme, beklentinin karşılanacağından eminim." dedim. Kendisinin neyi beklediğini bilmiyordu, ameliyathane kapısının önüne geldiğinde onu durdurdum. "İçeride gördüklerin şu anlık sır kalmalı." dedim. Olumlu cevap aldım ve kapıyı araladım. Ameliyathanede gezen köpeği görünce anlamlandıramadı ve tepki vermedi. Pamuk Fikret'in yanına doğru yürüdü ve Fikret bana "Evet Emre seni dinliyorum, ne göstereceksin bana?" diye sordu. Pamuk, Fikret'in ayağına kadar geldi. Fikret eğildi ve başını okşamaya başlayıp "Pamuk'a ne kadar çok benziyor." dedi. Ben ise o anda "İşte sana göstermek istediğim bu Fikret, o zaten Pamuk." dedim ve Fikret'i izlemeye başladım. Duyduğuna anlam verememişti. Aniden ayaklandı "Nasıl?" dedi ve inanılmaz heyecanlı bir şekilde "Emre sen ne diyorsun?" diyerek devam etti. "Başardım Fikret. Ölümsüzlük iksirini buldum." dedim. "Olamaz, inanamıyorum." dedi ve sevinç çığlığı attı. Yere eğildi ve söylendi. "Emre bunu başarmış olamazsın, şurada bir izi vardı" dedi ve kontrol edip izi görünce tepkisi arttı. "İnanamıyorum ya, inanamıyorum." diye bağırdı sonra "Pamuk" diye seslenip köpeğin buna tepki verdiğini görünce iyice şiddetlendi sevinci. "Ciddi olamazsın." dedi kendince ve bana dönüp "Emre" dedi üzerine basa basa ve ayağa kalktı. Ellerini açtı ve tüm gücüyle sarıldı. "Emre inanılmazsın. Öyle bir şey başardın ki." dedi ve sonra ağlamaya başladı. "Çok teşekkür ederim, gerçekten inanamıyorum." dedi ve beni bırakıp Pamuk'u kucakladı. Onu öptü ve tekrar bana döndü. "Hayatını değil, hayatımızı değiştireceksin farkındasın değil mi?" dedi. "Evet öyle olacak." dedim büyük bir gururla. "İnsanları canlandırabiliyor musun? Bir dakika, anne. Annemi geri getirebilir misin?" dediğinde köpeği hızlıca yere bıraktı. Yavaşça "Emre" ismi çıktı ağzından, olabileceklerin daha da farkına vardığında. "Emre bununla neler yapabileceğini düşün. Kaybettiklerimizi geri getirebiliriz." dedi. "Belki evet, şu an sadece bir köpeği canlandırabildiğimi biliyorum. İnsan üzerinde deney yapmadım." dedim. "Ne zaman yapacaksın?" dedi. "Hazır hissettiğimde, sonuçlarını tam olarak öngörebildiğimde. Önce patent başvurusu yapmalı, insanlığa bunu açıklamalıyım." dedim. "Anladım, Pamuk'u götürebilir miyim?" diye sorunca "Evet ama sorgulayanlara yeni köpek edindiğini söyle lütfen. Ben zaten çok kısa süre içinde basına duyuru yapacağım." dedim.
Aradan 1 hafta geçti, patent başvuruları halledilmiş, inanılmaz bir haberin duyurusu yapılacağı bildirilerek basına haber verilmişti. Canlı yayınla, herkesin gözü önünde ölü bir hayvanı kaldıracaktım. Bu süre zarfında sadece ailemi konu hakkında bilgilendirmiştim. Biz toplamda 4 kişilik bir aileydik. Annem Selma, babam Hamdi ve ablam Ezgi. Söylediklerime inanamadılar. Onları labaratuvara davet edip gözlerinin önünde ölü bir hayvanı kaldırdığımda şoka uğramışlardı. Benimle gurur duyduğunu söylemişti babam. Bugünün akşamına kadar sır gibi sakladım bu bilgiyi, hiç kimseye söylememiştim. Özel bir labaratuvarda kameralar kuruldu, basın mensupları hazırlandı. Hayatımda ilk defa televizyon karşısına geçmenin mutluluğunu yaşayacaktım. Bütün insanlık beni dinleyecekti, bu duyguyu kelimelerle ifade etmem imkansızdı. Hazırlıklarımı tamamladım ve dünyanın karşısına geçip buluşum hakkında herkesi bilgilendirmeye koyuldum.
Flaşlar patlıyordu ve konuşmama başladım. "Merhaba sayın seyirciler, ben Emre Kaybolmaz. Hayatımın 20 senesini bugünün gelmesi için harcadım. Çok çalıştım, binlerce deney yaptım ve bugüne gelmeyi başarabildim." dedim ve önümdeki masada bulunan kafası parçalanmış kediyi işaret ederek, ona kameraların yaklaşmasını istedim. "Buraya dikkatli bakmanızı istiyorum. Tahminen 1.5 sene önce ölmüş hayvana bakmaktasınız. Beyni parçalanmış, tahminen taşıtın altında kalmış bu hayvancağız." dedim ve şırıngayı özel saklama kabına daldırıp içindeki iksiri çektim. Daha sonra kedinin beyin dokularına batırdım ve enjekte ederken konuşmama devam ettim. "Sihire ya da kuralların bükülmesine şahit olmaya hazır mısınız?" dedim ve birkaç saniye sonra sanki zaman geri alınıyormuşcasına hayvanın dokusu yenilenmeye başladı. O sırada kalabalıktan şok olmanın etkisiyle uğultu koptu. Birkaç saniyenin daha ardından nabızın atmaya başladığı görüldü. Basın mensupları bu tarihi anları fotoğraflamak için birbirleriyle kıyasıya yarış halindeydiler. Ve sonrasında önce kedi kıpırdadı ve sonra ayaklandı. Etrafına bakındı ve flaşlardan kafasını bana çevirdi. Habercilerin konuşmaları birbirine girmiş durumdaydı. Tüm dünyanın gözü önünde, kendi yaptığım özel iksirle hayvanı canlandırmayı başarmıştım. Dünya artık sadece beni konuşuyordu. Anlaşmalar, teklifler, istekler, öneriler ve eleştiriler. Değişim çağını başlatmıştım. Telefonum susmuyor, tüm ülkelerdeki cumhurbaşkanları, bakanlar, bilim insanları ve saygın kişiler, açıkcası neredeyse herkes tebrik mesajları gönderiyordu. Konu hakkında programlar yapılıyor, gazetelerin manşet haberlerine konu oluyordum. Sanki bir rüyada gibiydim fakat bu rüya fazla uzun sürmemişti...